Verus Magia | Role Play Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Paris Turu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Lucian Luxsouer
Ravenclaw 1. Sınıf
Ravenclaw 1. Sınıf
Lucian Luxsouer


Mesaj Sayısı : 75
Yaş : 30
Nerden : Paris
Rp Düzeyi : Gerekenin Altında
Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : muggle doğumlu
Asa : İradenin Hükmü
Rp Yaşı : 13
Kayıt Tarihi : 23/01/10
Ruh Hali : Paris Turu Tembel10

Ek Bilgiler
Hogwarts Görevi:

Paris Turu Empty
MesajKonu: Paris Turu   Paris Turu Icon_minitimeC.tesi 24 Nis. 2010, 09:05



Sabah olmuş. Bunu bana Alex’in kapıyı açıp “hey tembel kalk artık” demesi anlattı. Gözlerimi açtığımda önümde uzun boylu yarı çıplak, seksi vücutlu bir erkek duruyordu. Bende ondaki gibi bir vücut yok. Daha çok sıskayım, kollarım ince ve uzun. Gözlerimi elimle ovalayıp Alex’e iyice baktığımda onun ağzının kıpırdadığı gördüm ama yeni uyanmışlığın verdiği o uyuşukluk hissi bir şey duymama engel oluyordu ya da ben takmıyordum.

Alex bana şaşkın şaşkın bakıp söylediklerini tekrar etti ve bende bu sefer anlıyordum.

—Bu gün kalkacak mısın Lucian Luxsouer Hazretleri. Bendeniz bu kadar erken saatte sizi rahat uykunuzdan alıkoyduğum için özür diler.

—Seni affediyorum şimdi bu hatanı telafi etmek için beni rahat bırak ve git üzerine bir şey giy seksi vücudunu göstererek bana hava atıp beni kıskandırdın tamam mı?

—İltifat için teşekkürler. O zaman şimdi HADİ KALK UYUŞUK!

Bu gün seni sensiz mi gezdirelim?

Doğru ya bugün benim için bir Paris turu yapacaktık. Okul açılınca burada olmayacağım. İçime bir mutluluk doldu. Hogwarts’ı her düşündüğümde olduğu gibi. Nasıl bir yer olduğunu bilmiyorum ama benim için güzel bir yer olacağını biliyorum.

—Tamam, Alex kalkıyorum.

—Yola gel. Hadi birazdan kahvaltı yapıp çıkacaz.

—Tamam

Alex çıkarken arkasından kapıyı kapattı. Bir gayretle yataktan kalkıp banyoya yol aldım. Kapıyı tıklattım, ses gelmedi bende hafice ittim ve kapı zaten açıkmış yani kimse yok. İçeri girip musluğu açıp buz gibi suyun altına başımı soktum. Bu gerçekten şok edici bir durumdu. Ama insanı kendine getiriyordu. En azından bende böyle oluyordu. Gözlerim hala yarı kapalı halde el yordamıyla diş fırçama uzandım, macun koyup dişlerimi fırçalamaya koyuldum. Aklıma dank etti bu benim fırçam mıydı? Fırçaya dikkatle baktığımda benimki olduğunu gördüm. Gözlerim daha fazla açık kalmaya bir sebep bulamayıp tekrardan yarıya kadar kapandı. Kendimi yürüyen ölü gibi hissettim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra kafamı suyun altına bir kez daha soktum ve bu kez deminkinden daha çok çarpıldım. Bunun nedeni için tek tahminde bulundum artık kendime gelmiştim sanırım.

Tam arkama dönüp çıkmak için hamle yaptığımda kapı hızla açıldı. Bunun içinde tek tahminde bulundum ve o da doğruydu. Alex içeri girdi ve lavabo yöneldi. Tıraş makinesini prize takıp tıraş olmaya koyuldu. Sinir oldum.

—Iıı sayın ağabeycim acaba hiç aklına geldi mi?

—Ne geldi mi?

—İçerde birinin olacağı, olabileceği?

—Evet, geldi sen.

—Ciddi misin? Bunu anlamalıydım yani sergilediğin davranışlarından diyorum.

—Aaa! Yapma Luxs biliyorum çok utangaçsın ama ben ağabeyinim. Onu da geçtim erkeğim.

—Tamam, öyle olsun Alexis.

Kapıyı arkamdan kapatırken Alex seslendi.

—Luxs!

— Oui

—Konuşmaya ihtiyacın olduğunda odamın adresini biliyorsun.

—Sağol abi.

—Of Luxs çok çene çalıyorsun şimdi git ve giyin sonra kahvaltıya in.

—Emredersin!

Bunu söylerken asker selamı verip uygun adım banyodan çıktım. Odama girip öyle önüme gelen bir kot pantolonu aldım. Hiç değilse biraz iyi olsun diye ona uygun bir kazak alıp üzerime geçiriverdim. Kahvaltı için 3 kat aşağıya indim. Herkesle Bonjourlaştıktan sonra tabağıma bir iki bir şey alıp Mathilde’nın kızarttığı tereyağlı ekmek ve annemin yetiştiği tavukların yumurtasını da yemeği ihmal etmedim. Ondan sonra yine Annem ve Mathilde A.Ş. üretimi inek sütünden bir yudum aldım genelde hiç içmem ama işte nasıl olduysa içtim.

Babam bugün tatil olduğu için işe biraz geç gidecekti ama yinede gidecekti. Çünkü her gün bir yerlere imza atması gerekiyor müdür olmasından dolayı. Onun imzası olmadan hiçbir şey yapılmıyormuş. Bize hep fazla yorulmuyorum ama ay sonlarında bütçe vesaire falan olduğunda yorulmadığım söylenemez diyordu. O zamanlarda müdür olduğu halde bile mesaiye kalıyor ve çok geç geliyor.

Babam güzelce uymuş ve dinlenmiş olmasından mutlu bir şekilde merdivenleri inip masaya oturdu ve Türk olmadığını çok belli eden koyu Fransız aksanıyla bize günaydın dedi. Bizde ona günaydın dedik. Gelip masaya annemin karşısına her zamanki yerine oturdu. Mathilde ona taze yumurta ve süt uzattı. Babamda kabul etti büyük bir keyifle. Ve anneme seslendi;

—Ma petite bunlar senin yetiştirdiğin inek ve tavuklardan mı?

—Benim ve Mathilde’nın Alexsandre

Diye düzeltti annem.

—Ellerinize sağlık Mathilde et Ma petite.

Konuşmalar bittiğinde Marie gelip herkese günaydın diyene kadar ortalığı çok kısa bir sessizlik kapladı. Zaten mektup geldiğinden beri annem ve babamla bir araya ne zaman gelsek hep bir sessizlik oluyordu. Onlar bana birazda olsa başka biri gibi davranmaya başladılar. Biraz mesafeli. Ama Alexis ve Marie hariç.

Marie çok güzeldi. Üzerine giydiği her şey onu daha da güzelleştiriyordu. Biraz sonra Alex merdivenden sanki bir çocuk geliyormuş gibi takır tukur ses çıkararak aşağıya indi. Son üç basamağa basmadan atladı ve o da herkese benden günaydınlar dedi. Masaya oturdu ve Mathilde’nın ikram ettiği yumurtaları iştahla yedi. Ellerinize sağlık dedi.

Artık daha fazla yiyemeyecektim çünkü şiştim. Herkese afiyet olsun deyip lavaboya gittim Üçüncü bir şoktan sonra bunu artık gün boyunca yapmayacağıma kendime söz verdim ve onlar kahvaltılarını yaparken biraz vakit geçirmek için terasa çıktım.

Üçüncü katta yani benim, Alexis ve Marie’nın odası dışında iki kapı daha vardı. Bunlardan biri çatı katına açılıyordu. Diğeri de terasa. Terasta yuvarlak bir masa, onun etrafındaki sandalyeler dışında bir hazır hamak ve saksılardan oluşan bir çiçek bahçesi vardı. Gidip onlara baktım. Çok güzel görünüyorlar. Hele mevsimin yaz oluşundan ötürü onlarda bir sevinç ve yaşama arzusu görmemek mümkün değil. Tabi çiçeklerin cazibesine kapılıp buraya gelen arı ve kelebeklerin terasa verdiği büyüleyici ekosistem beni hep deşarj ediyor. Sandalyeye oturup yada hamağa uzanıp onların vızıldayıp uçuştuklarını izlemek çok güzel. Arılar çiçeklerden beslendikten sonra uçup giderken benim sıkıntılarımı ve kederlerimi de beraberlerinde sürüklüyorlar.

Güneş yavaşça tepeye doğru süzülmeye hazırlık yaparken kapı açılıp terasa Marie girdi.

—Luxs geliyor musun gidiyoruz.

—Ha evet tamam Mar…

Marie’nın ardından usulca yürüdüm. Birinci kata geldiğimizde annem ve babam iyi eğlenceler dedi. Bende görüşürüz dedim. Kapıya geldiğimizde ayakkabılığa terliklerimi koyup spor bir ayakkabı alıp ayağıma geçirdim. Bağcıkları arabada yaparım diye planladım. Alex arabasını çoktan garajdan çıkarmış, dışarıya uzun dört duvarın arkasına açılan sürgülü kapıyı açıyordu. Mar arabaya binip onu dışarıya sürdü. Alex kapıyı kapatıyordu ki;

—Hey Luxs görüşürüz o zaman Au revoir.

—Alex dur geldim.

—Biran gelmeyeceksin diye bir fikre kapıldım yani hareketlerinden dolayı.

Kapıyı bir kişi geçecek kadar açık bıraktı ben geçtikten sonrada tamamen kapattı. Arabanın şoför bölümünün kapısına gidip iki defa tıklattı. Marie’ya ben kullanacağım diye işaret etti. Bu tık sesi beni mutlu etti. Beni mektubun geldiği geceye götürdü. Bu sırada Marie şoför koltuğundan “of ben kullansam ne olacak” diyerek çıktı. Ön tarafa dolaştı kapıyı açıp içeri girdi. Alex tam kapıyı açıp arabaya girecekti bana dönüp

—Luxs doğru söyle aşık falan mı oldun?

—Ne?

—Çok dalgınsın. Hadi bin artık.

Haklıydı da çok dalgındım sanırım sonunda hayallerimin gerçekleşeceği düşüncesi çok etkiliyordu. Aslında normalde çok ama çok dikkatli biriyim. Yanımdan kuş uçsa haberim olur.

Arabaya bindim ve Paris’e doğru yol almaya başladık. Köyümüz Paris’in bir köyü ama merkezden çok uzak…

Araba hızla yol alırken yolun iki tarafındaki tarla ve otları izledim. O kadar hızlı geçiyorlardı ki gözlerim ağrıdan isyanı bastı artık. Bende bakmayı kestim.

—Luxs bugün Les Champs-Elysées’de bir tur atarız sonra Le Loure işte Eiffel’de falan takılırız. Ama Louvre’un tamamını hayatta bir günde gezemezsin. Biz sadece büyük galeriyi turlarız. Biliyorsun orada…

—Mona Lisa var, evet biliyorum. Ve Leonarda Da Vinci’nin birçok eseri.

—Nerden biliyorsun.

—Şey kitap diye bir şey var.

—Daha bu yaşta biraz fazla kitap okumuyor musun sence?

—Bilmem hiç değerlendirmedim. Hem ne var yaşımda?

—Daha çocuksun yani neyse bunları bırakalım. Birkaç arkadaşımızda bize katılacak senin için sorun olur mu?

—Elbette hayır.

—Aaa sevindim. Neyse zaten Paris sokaklarını dolaşsak bile büyüleneceğini sanıyorum. Yani bana göre harikulade. Umarım hoşuna gider.

—Alex, Marie.

Aynı anda “evet” dediler.

—Size çok teşekkür ederim. Sadece bunun için değil, her şey için. Sizi seviyorum.

Bunu çok içten söylemiştim ve sanırım onlarda ses tonumdan anladılar. Marie hemen;

Marie “Aaa Luxs. Biricik kardeşim benim.”dedi.

Ondan hemen sonra Alexis “Yapma Luxs bu kadar duygusal olma.”dedi.

—Senden daha iyi olduğu kesin duygusuz şey.

Tabi bu diyaloglar alaya vurmaydı. Sonunda ilk evler görülmeye başladı. Sanırım geldik dedim. Eee o kadar uzak değilmişiz. Alex ilk yol ayrımında sağa saptı ve bir otoparka girdi. Arabayı güzelce park ettikten sonra bir iki telefon görüşmesi yaptı. Otoparktan çıkıp hep beraber yürümeye başladık. Köşeyi döndükten sonra Alex’in boyunda üç tane genç bize katıldı. Bana merhaba dediler bende onlara merhaba dedim tabi Fransızca olarak(Salut) çünkü hepsi Fransızdı ve hiç Türkçe bilmiyorlardı. Onlar önde ben arkada düştük yollara. Alex’in dediği gibi caddeler bile birer sanat eseri. Solak lambaları ne öyle… Trafik işaretlerini bile sanki bir heykeltıraş yapmış gibi. Tabi elimde yapmadığına dair bir kanıt yok. Daha ilk andan Paris’in büyüsüne kendimi kaptırdım bile. Şimdi sanırım Champs-Elysées denen yerdeyiz. Çünkü demin geçtiğimiz yerdeki duvarda bir tabelada yazıyordu. Yine o da bir sanat eseriydi. Eğer birazcık Fransızca görmesem Champs-Elysées yazısına bakıp burada ne yazıyor derdim. Aslında ilk başta İngilizce gibi yazıldığını düşündüm. Yada “ş” ile başladığını ama yazıyı görünce anladım.

Etraf artık kalabalıklaşmaya başlıyordu. Ve burada da yine her biri birer sanat eseri standartlarında olan sokak lambaları ve trafik işaretleri vardı. Onları büyülenmiş bir şekilde izlerken Alex, Mar ve arkadaşlarının koyu bir sohbete daldıklarını fark ettim. Cadde de yürürken kafe yada restoranların birinden Champs-Elysées’yle ilgili bir şarkı yükseldiğini duydum. Şarkıyı anladığımdan değil, sadece “Ooo Champs-Elysées” diye nakaratı vardı da ondan. Şarkıya kulak verirken Alex bana seslendi.

—Bak Luxs o Zafer Anıtı.

Bunu derken eli uzaklardaki o anıtı gösteriyordu.

—Buraları daha fazla gezerdik ama fazla detaya inmemeliyiz. Daha Le Louvre var.

—Tamam, Alex endişelenme ben gayet iyi vakit geçiriyorum.

—Öyle mi? Harika.

Sonra arkadaşlarına geri döndü ve ileride bir dondurmacının önünde durdular. Onlardan 5 metre falan geride olduğumdan dolayı yanlarına 1 dakika sonra vardım. Geldiğimde herkes dondurmasını sipariş etmiş bekliyorlardı. Alex hemen bana “Dondurmanı nasıl alırsın?”dedi. Bende “Şey bilmem ki seninki nasılsa öyle olsun.”dedim. O da dondurmacıya hızlı Fransızcasıyla bir sipariş daha verdi. Bir müddet sonra dondurmaları almış yola koyulmuştuk. Yol biraz uzundu. Ayaklarım ağrımaya başlamıştı. Spor ayakkabılarımı giydiğime şükrettim. Ama zaten hep spor ayakkabısı giyerdim o başka bir konu.

Dondurmalar çoktan bitmiş güneş bizi kavurmaya başlamıştı. Alex’in dondurma zevki benimkiyle hemen hemen aynıydı. İkimizde karışık ve çikolata soslu severdik. Ama ben şu meyve parçacıkları dışındakileri severdim. Alex dondurmayı kendisininki gibi söylediğinden meyve parçalarına katlandım. İleride yine bir kalabalık vardı. Sanırım Louvre’a geldik. Burası hakkında bir kitapta karşılaştığım bilgiyi hatırlamaya çalışıyordum. Sanırım burası daha önce bir kralın yaptırdığı saray yada onun gibi bir şeymiş. Daha doğrusu kraliyet ailesinin evi. Yoksa şey miydi? Meclis gibi bir yer. Aman işte öyle ama sonradan müzeye çevrilmiş. Ve burası hep ressamları çekmiş. Böylelikle içinde bir sürü sanat eseri barındırıyor.

Müze girişine doğru kalabalık iyide iyiye etrafımızı çeviriyordu. Girişte büyük camdan bir piramit vardı. Aslında müzeye buradan giriliyordu. İçeri girip yürüyen merdivenlere bindik ondan sonrada asansör. Ve sonunda Büyük Galeri’ye gelmiştik. Bir soluk almaya korktum çok fazla ses çıkarıp insanları rahatsız eder diye. Buraya o kadar kalın bir sessizlik perdesi çökmüştü ki, nefes almanız bile zorlaşabilirdi bu perde sizi boğabilirdi. Büyük Galerinin duvarları tablolarla doluydu. Yerler karo parke ile döşenmişti. Burası çok genişti. Sonsuza kadar uzanıyor gibi görünüyordu. Alex, Mar ve arkadaşları sonsuzluğa doğru yol almaya başlamışlardı bile. Sanırım buraya daha önce geldiklerinden tablolara şöyle bir bakıp geçiyorlardı. Zaten böyle yapmazsan büyük Galerinin hepsini hayatta gezemezmişsin. Onu bırak bu şekilde bile bir günde Büyük Galeri’yi gezmek imkânsızmış. Olsun ben sadece Mona Lisa’yı görsem yeter. Sanırım Alexgilde böyle yapıyorlar. Sonsuzluk yolunda bayağı bir yürüdükten sonra sessizlik perdesinin ortasından bir kadının gizlice bir portreden bana gülümsediğini gördüm. Daha doğru okuduklarımdan yola çıkarak onun böyle olduğunu biliyorum. Gizli gülümseme. Okuduğum başka bir şeyde de Mona Lisa tablosunun işte o kadınla Leonarda Da Vinci’nin birbiri içinde karışımı olduğu söyleniyordu. Mona Lisa dendiğinde aklıma gelen ilk şey Leonarda Ustanın bu çalışmasını yaparken sfumato tekniğinden yararlanmış olmasıydı. Sfumato hatırladığım kadarıyla bir şeyi resmederken bir takım matematiksel hesaplarla çizimin yapılması, resme buğulu bir hava verilmesi ve bu sayede de resmin olduğundan daha gerçekçi görünmesini sağlamak olmasıydı. Zaten Da Vinci ressamlığının yanı sıra bilimle ve daha birçok şeye uğraşmış. Hatta insan anatomisinden yararlanarak kendi robotunu bile yapmış. Mona Lisa’ya baktıktan sonra galerideki yolumuza devam ettik. Şimdiki gideceğimiz tablo sanırım Kayalıkların Bakiresiydi. Oda bir Leonarda üretimi. Tablonun yanına gelip ona da Mona Lisa’ya baktığımız kadar bakıp geldiğimiz yolu geri dönmeye koyulduk. Dönüş yolunda bayağı tablolara bakarak eğlendik. Hemen hemen gördüğüm tüm tabloyu hafızama kayıtlamaya çalıştım.

Dışarıya kurtlar gibi aç bir şekilde çıktık. Zaman mı hızlanmıştı biz mi yavaşlamıştık. Sanki az önce müzeye değilde bir kara deliğe girdik. Zaman ve mekândan soyutlandık. Şimdi ise kara delikten çıkıp başka bir mekân ve zamandayız gibiydi. Hava karamış sanat eserleri yanı sokak lambaları yanmıştı. Bu hal Paris’e daha başka bir cazibe katıyordu. İleride Ünlü Opera Binasının önünden geçip bir fast-food büfesinin önünde durduk. Bir şeyler sipariş edip Eiffel Kulesi manzaralı bir parkta oturduk. Yine vaktin nasıl geçtiğini anlamadan kendimi arabada buldum. Alex ve Marie sohbet ediyorlardı. Onlar kardeş dışında birbirlerinin sırdaşı ve en yakın arkadaşı gibiydiler. Ama bu kadar çok konuşacak şeyi nasıl buluyorlar buna aklım ermiyor. Aklımın ermemesinin sebebi bence benim şimdiye kadar böyle bir şey yaşamamamdı. O yüzden kendimi kitaplara verdim. Yalnızlığı dost bildim. Derken karanlıkta değişik yerlere saçılmış lamba ışıkları belirdi. İşte köye gelmiştik. Bir müddet sonra eve gelmiştik. Bu sefer büyük kapıyı açmak için arabadan ben indim. Araba içeri girdiğinde de kapıyı geri kapattım.

Arkamı döndüğümde bahçe ışıklarının açılmış olduğunu gördüm. Annem, babam ve Mathilde şadırvanın altında oturuyorlardı. Merhaba ve neler yaptınız faslı bittikten sonra kendimi odama attım. Üzerime daha rahat bir şeyler yiyip yatağa tüm ağırlığımla atladım. Yatak biran gıcırdadıktan sonra sustu. Gözlerimi 5 dakika kadar kapalı tuttum ve sonrada elim yatağımın yanındaki komedine uzandı. Çekmeceyi açıp içinden Hogwarts mektubunu çıkardım. Mektuba milyon kere bakmıştım. Ama bakmayı hep istiyordum. En çokta malzeme listesini inceliyordum. Çok ilginç. Tam olarak şunlar vardı;





Ders Kitapları;

- Karanlık Sanatlara Karşı Savunma : Genel Büyülerin Tanıtımı - 1 | Robert Handman

- Biçim Değiştirme :Temel Biçim Değiştirme - 1 |Annette Brown

- Tılsım :Temel Büyüler - 1 | Mary Rose Silvermist

- İksir :Kazan Fokurtusu | Jerome Jangley

- Muggle Bilimleri : Sihirsiz Yaşam -1 | Marissa Lawley

- Eski Yazıtlar :Yazıt Dili | Sidney Blackcage

- Sihir Tarihi :Geçmişe Işık | Julian Seanglas

- Astronomi :Evrendeki Sır | Harry Roberts

- Aritmansi : Rakamların Sırrı | Allyn Smith

- Kehanet :Bilinmeyeni Bilmek | Tillie Morales

- Mitoloji: Sırlar Kaosu | Matthew Waren

- Bitki Bilim :Yeşil Özüt - 1 | Artis Allison

- Sihirli Yaratıkların Bakımı :Yaratıklar Rehberi - 1 | Mary Lou Hunter

- Uçuş :Ufka Erişmek | Nines Graham Reuter



Araç & Gereç

Sihirli Yaratıkların Bakımı;

— Terimler Sözlüğü

— SYB’ ye Giriş *El Kitapçığı*











Bütün öğrencilerde olması gereken araçlar;

Siyah okul cübbesi (1)

Resmi cübbe (1)

Asa (1)

Küçük, orta ve büyük kazan (3)

Pirinç ölçek (1)

Latince sözlük (1)

Mitoloji sözlüğü (1)

Bitki - Botanik Terimleri Sözlüğü(1)



*Parantez içindeki sayılar kaç tane olduğunu belirtmektedir.





İtiraf etmeliyim ki ilgimi en çok çeken asa oldu. Sonrada okul cübbesi derken cübbe kelimesi bana orada böyle giyindiğimiz gibi giyinilmediğini anlattı. Acaba nasıldı. Tüm kalbimle biran önce okulun açılmasını istiyordum. Acaba asa nasıldı. Uzun soba gibi bir şey diye düşünüyorum. Bence büyük ihtimalle öyle. Ve birde not var galiba mektubu gönderenler benim o dünya hakkında hiçbir bilgimin olmadığını biliyorlar sanırım. Not bu malzemeleri Londra’da Diagon Yolunda bulabileceğimi söylüyor. Ve Diagon Yoluna çatlak kazandan girebileceğimi de söylüyor. Çatlak kazan denen yerin de açık adresi yazılmıştı. Şimdi o adres işime yaramayacağından ona fazla aldırış etmiyordum. Alex’le ayaküstü konuşurken bana “sanırım seni İngiltere’ye ben ve Mar götüreceğiz”dedi. Bende istiyorsanız gelmeyin ben kendim idare ederim dedim ama o olur mu gezme fırsatı bulduk dedi. Bu sözün ardından karşılıklı biraz gülmüştük sonra.

Eee şükür bugün çok güzel bir gündü. Zaten mektup geldiğinden bu yana günlerim hepsi güzel geçiyor. Her geçen gün daha da yaklaşıyorum oraya. Ve artık uyusam iyi olur dedim ve rüyalar âlemine doğru yolcuğa çıktım.













Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Paris Turu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Verus Magia | Role Play Sitesi :: World Tour :: Paris-
Buraya geçin: